Ortadoğu’daki Gerilimler Küresel Bir Petrol Krizini Tetikler mi?İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası askeri harekât haberleri, küresel petrol piyasalarında ciddi dalgalanmalara neden oluyor. Bu tehdit, petrol fiyatlarında önemli bir artışa yol açarak piyasalardaki derin endişeleri yansıtıyor. Başlıca endişe, küresel arzın kritik bir bileşeni olan İran’ın petrol üretiminde ciddi bir kesintiye yol açma olasılığından kaynaklanıyor. Daha da önemlisi, olası bir tırmanış durumunda İran’ın misilleme yapma ihtimali, özellikle dünya petrolünün büyük bir kısmının geçtiği stratejik Hürmüz Boğazı’nı kapatma riski taşıyor. Böyle bir senaryo, geçmiş Ortadoğu krizlerinde görülen tarihi fiyat sıçramalarına benzer, benzeri görülmemiş bir arz şokuna neden olabilir.
İran şu anda günde yaklaşık 3,2 milyon varil petrol üretiyor ve bu üretim, stratejik öneminin ötesinde kritik bir rol oynuyor. Özellikle Çin’e yapılan ihracatlar, ülke ekonomisi için hayati öneme sahip; dolayısıyla herhangi bir kesinti ciddi etkiler yaratacaktır. Kapsamlı bir çatışma, domino etkisi yaratan ekonomik sonuçlar doğurabilir: aşırı petrol fiyat artışları, küresel enflasyonu körükleyerek ekonomileri resesyona sürükleyebilir. Her ne kadar bir miktar yedek kapasite mevcut olsa da, uzun süreli bir kesinti ya da stratejik Hürmüz Boğazı’nın kapatılması bu kapasiteyi yetersiz bırakır. Petrol ithalatçısı ekonomiler, özellikle gelişmekte olan ülkeler, büyük ekonomik baskı altına girerken; Suudi Arabistan, ABD ve Rusya gibi büyük petrol ihracatçıları önemli finansal kazançlar elde edebilir.
Ekonomik etkilerin ötesinde, böyle bir çatışma Ortadoğu’nun jeopolitik dengesini kökten sarsar, diplomatik çabaları baltalar ve bölgesel gerilimleri tırmandırır. Jeostratejik açıdan, kritik deniz yollarının güvenliğini sağlama ihtiyacı ön plana çıkar ve küresel enerji tedarik zincirlerinin kırılgan yapısı daha net ortaya çıkar. Makroekonomik düzeyde ise merkez bankaları, büyümeyi bastırmadan enflasyonu kontrol etme gibi zorlu bir görevle karşı karşıya kalır; bu da güvenli liman varlıklarına talebin artmasına yol açar. Mevcut durum, küresel enerji piyasalarının ne kadar kırılgan olduğunu ve istikrarsız bir bölgede yaşanan jeopolitik gelişmelerin dünya genelinde ne kadar hızlı ve kapsamlı sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor.
Inflation
Kahve Erişilebilir Bir Lüks Olarak Kalacak mı?Dünya genelinde kahve fiyatlarında belirgin bir yükseliş yaşanıyor. Bu artışın temel nedeni, kahve üretiminin yoğun olduğu bölgelerde yaşanan ciddi arz sıkıntıları. İklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuz hava koşulları — özellikle kuraklık ve düzensiz yağışlar — Brezilya, dünyanın en büyük arabica üreticisi, ve Vietnam, en büyük robusta üreticisi, üretim kapasitesini ciddi şekilde zayıflattı. Bunun sonucunda mahsul verim tahminleri düşüyor, ihracat hacimleri azalıyor ve gelecekteki hasatlara dair endişeler artıyor; bu durum hem arabica hem de robusta kahve çekirdeği fiyatlarında küresel çapta yukarı yönlü baskı oluşturuyor.
Durumu daha da karmaşık hale getiren ise değişken piyasa koşulları ve çelişkili öngörüler. Son dönemde robusta stokları azalırken, arabica stokları geçici olarak arttı — bu da karışık sinyaller yaratıyor. İhracat verileri tutarsız, piyasa tahminleri ise çarpıcı farklılıklar gösteriyor — bazı analistler özellikle arabica için artan açıklar ve rekor düşük stoklar öngörürken, diğerleri artan fazlalar bekliyor. Ticaret gerilimleri ve tarifeler gibi jeopolitik faktörler de tabloyu daha da karmaşıklaştırıyor, maliyetleri etkiliyor ve tüketici talebini olumsuz yönde etkileyebilir.
Bu baskıların birleşimi, kahve sektörünün tüm aşamalarında işletmelerin operasyonel maliyetlerini doğrudan artırıyor. Kavurucular, yeşil çekirdek kahve maliyetlerinin iki katına çıkmasıyla karşı karşıya, bu da zaten sınırlı olan kâr marjlarıyla kafe işletmelerinin içecek fiyatlarını artırmalarını zorunlu kılıyor. Süregelen bu maliyet artışı, tüketicileri daha düşük kaliteli kahveye yöneltebilir ve nitelikli kahve üreticilerinin fiyat avantajlarını azaltabilir. Sektör, bu yüksek fiyat seviyelerinin geçici bir dalgalanma değil, yeni bir gerçeklik olabileceği gerçeğiyle yüzleşiyor.
FedEx: Denge Arayışı mı, Riskli Bir Hamle mi?Son dönemde yaşanan piyasa hareketleri, lojistik devi FedEx üzerindeki baskının giderek arttığını ortaya koyuyor. Şirket, 2025 mali yılı için gelir ve kâr beklentilerini düşürme kararı aldıktan sonra hisse senedi fiyatlarında dikkat çekici bir gerileme yaşadı. Yönetim, bu revizyonun temel nedenini, özellikle işletmeler arası (B2B) taşımacılık talebindeki azalmaya bağlıyor. Bu durum, ABD sanayi ekonomisindeki durgunluk ve süregelen enflasyonist baskılardan kaynaklanıyor. Gelişmeler, tüketici harcamalarını etkileyen ve şirketleri daha temkinli olmaya yönelten kapsamlı ekonomik endişeleri yansıtıyor.
FedEx, bu yerel zorluklara yanıt olarak operasyonel stratejisini daha ihtiyatlı bir yaklaşımla yeniden şekillendirdi. Şirket, gelecek mali yıl için planlanan sermaye harcamalarını azalttı. Bu adım, mevcut ekonomik koşullarda maliyet yönetimine ve verimliliğe odaklanıldığını gösteriyor. Aynı zamanda, harcamaların revize edilmiş ve daha muhafazakâr gelir beklentileriyle uyumlu hale getirildiğini işaret eden stratejik bir düzenlemeye işaret ediyor.
Bununla birlikte, şirketin iç pazardaki bu temkinli tutumu, FedEx’in Çin’deki iddialı genişleme planlarıyla çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Küresel belirsizliklere rağmen şirket, Çin’de yeni operasyon merkezleri kurarak, mevcut lojistik ağlarını modernize ederek ve uçuş sıklığını artırarak büyük yatırımlar yapıyor. Bu ikili yaklaşım, FedEx’in karşı karşıya olduğu temel bir ikilemi gözler önüne seriyor: İç pazardaki ekonomik baskılar ve operasyonel düzenlemeleri yönetirken, aynı anda küresel bir pazarda uzun vadeli ve yüksek risk taşıyan bir büyüme stratejisini hayata geçirmek.
Bakır: Petrolden Daha Önemli Hale mi Geliyor?ABD ekonomisi bakırın önemiyle dönüşüyor mu? Küresel temiz enerjiye geçiş, elektrikli araçların yaygınlaşması ve kritik altyapının modernizasyonu, bakır talebini artırarak ekonomik dengeleri değiştiriyor. Bakırın önemi yakında petrolü geride bırakabilir. Yenilenebilir enerji sistemlerinden ileri teknoloji elektroniklere kadar her alanda kullanılan bu hayati metal, ABD’nin ekonomik refahında giderek daha merkezi bir rol oynuyor. Yüksek büyüme potansiyeline sahip sektörlerdeki genişleyen kullanım alanları, bakırı geleceğin kalkınmasında kilit bir unsur haline getiriyor ve onu geleneksel enerji kaynaklarından daha kritik bir konuma taşıyabilir. Bu eğilim, piyasadaki son hareketlerle de destekleniyor. Bakır fiyatları COMEX'te rekor kırarak pound başına 5,3740 dolara ulaştı. Bu artış, New York ve Londra arasındaki fiyat farkını ton başına yaklaşık 1.700 dolara çıkararak ABD'deki güçlü talebi gözler önüne serdi.
Ancak bu artan önem, önemli bir tehditle karşı karşıya: ABD’nin bakır ithalatına uygulayabileceği tarifeler. Ulusal güvenlik endişeleriyle gündeme gelen bu tarifeler, ciddi ekonomik sonuçlar doğurabilir. İthal bakırın maliyetini artırarak yerli endüstrilerin üretim giderlerini yükseltebilir, tüketici fiyatlarını artırabilir ve uluslararası ticaret ilişkilerini zorlayabilir. Bu olasılık, piyasada şimdiden dalgalanmalara yol açtı. İsviçre’de düzenlenen Financial Times emtia zirvesinde büyük yatırımcılar, bakır fiyatlarının bu yıl ton başına 12.000 dolara ulaşabileceğini öngörüyor. Mercuria’dan Kostas Bintas, ABD’ye yönelik yoğun ithalatın tarifelere hazırlık amacıyla yapıldığını ve piyasanın şu anda ciddi bir "sıkışıklık" yaşadığını belirtti. Bazı analistler ise tarifelerin beklenenden daha erken devreye girebileceğini düşünüyor.
Sonuç olarak, ABD ekonomisinin geleceği büyük ölçüde bakırın erişilebilirliğine ve uygun fiyatlı olmasına bağlı olacak. Mevcut piyasa trendleri, güçlü küresel talep ve sınırlı arz nedeniyle hızla artan fiyatlara işaret ediyor. Ticaret engelleri bu durumu daha da zorlaştırabilir. ABD ve AB gibi büyük ekonomiler elektrik şebekelerini modernize ettikçe sanayi talebinin artması bekleniyor; yatırımcılar da yükseliş trendinin süreceğine inanıyor. Frontier Commodities’ten Aline Carnizelo, fiyatların 12.000 dolara ulaşmasını bekleyen uzmanlardan biri. Ancak Trafigura’dan Graeme Train, küresel ekonominin hâlâ "biraz kırılgan" olduğunu vurgulayarak yüksek talebin devamlılığına dair risklere dikkat çekti. Dünya elektrifikasyon ve teknolojik gelişim yolunda ilerlerken, bakırın rolü giderek kritik hale geliyor. ABD, bu yeni dönemi bakırın kesintisiz ve uygun maliyetli tedarikini sağlayacak politikalarla mı yönetecek, yoksa korumacı önlemler ilerlemeyi engelleyecek mi? Bu soru, ülkenin ekonomik geleceği açısından belirleyici bir noktada duruyor.
Brezilya Tahvilleri Küresel Kaosa Meydan Okuyabilir mi?Ticaret gerilimlerinin tırmandığı ve ekonomik belirsizliğin derinleştiği bir dönemde, Brezilya'nın finansal piyasaları keskin bir yatırımcı için ilgi çekici bir bilmece sunuyor. 3 Mart 2025 itibarıyla, USD/BRL döviz kuru 1 USD = 5,87 BRL seviyesinde ve Brezilya reali bu yıl 6,2'den 5,8'e güçlenerek direnç gösterdi. İlginç bir şekilde, bu güç, 10 yıllık tahvil getirilerinin yaklaşık %15'e ulaştığı tahvil piyasasıyla yakından ilişkili. Bu durum, daha derin bir soruyu gündeme getiriyor: Brezilya, küresel çalkantılar içinde beklenmedik bir güvenli liman haline gelebilir mi? Bu inceleme, yüksek getirilerin ve iç piyasaya odaklanmanın geleneksel yatırım anlayışına meydan okuduğu bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Brezilya'nın tahvil piyasası, Şili (%5,94) ve Meksika (%9,49) gibi emsallerine kıyasla çok daha yüksek getiriler sunan kendine özgü bir güç olarak işliyor. Maliye politikası, enflasyon ve küresel faiz döngülerinden bağımsız bir merkez bankası gibi yerel dinamiklerle şekillenen piyasa, yılın başından bu yana getirilerin %16'dan %14,6'ya gerilemesiyle istikrar sinyalleri veriyor. Bu değişim, realin değer kazanmasıyla örtüşerek güçlü bir ters ilişkiyi ortaya koyuyor: Getiriler düşerken güven artıyor ve para birimi değer kazanıyor. Meraklı yatırımcılar için bu etkileşim, geleneksel güvenli limanların sarsıldığı bir dünyada risk ve getiri dengesini yeniden değerlendirme fırsatı sunuyor.
Ancak küresel sahne, karmaşıklık katmanları ekliyor. ABD-Çin ticaret gerilimleri Brezilya'yı doğrudan hedef almasa da ekonomisini etkiliyor. Çin'e yapılan soya ihracatının artması gibi ticaret avantajları sunsa da, büyümeyi yavaşlatabilecek tehditler barındırıyor. Çin Brezilya'nın en büyük, ABD ise ikinci en büyük ticaret ortağı olduğundan ülke fırsat ile kırılganlık arasında hassas bir denge kurmak zorunda. Yatırımcılar şu soruyu sormalı: Brezilya'nın tahvil piyasasının cazibesi bu küresel rüzgarlara dayanabilir mi, yoksa küresel güçler bu vaadi boşa mı çıkarır? Yanıt, bu hassas dengenin çözülmesinde yatıyor ve bu da hem merakı hem de stratejik cesareti teşvik eden bir meydan okumadır.
Chevron’un Venezuela’dan Çıkışının Ardında Ne Yatıyor?ABD eski Başkanı Donald Trump yönetiminin aldığı dikkat çekici bir jeopolitik kararla, enerji devi Chevron'un Venezuela'daki faaliyet lisansı 1 Mart itibarıyla iptal edildi. Bu hamle, mevcut Biden yönetiminin, Venezuela'da serbest seçimleri teşvik etmek amacıyla Chevron'un faaliyetlerine belirli koşullar altında izin veren politikasından sert bir sapma olarak öne çıkıyor. Kararın arkasında yatan temel neden, Venezuela'nın demokratik hedeflere ulaşamaması olarak gösterilse de, bu adımın ABD'nin yerli petrol üretimini artırma ve yabancı enerji kaynaklarına olan bağımlılığını azaltma stratejisinin bir parçası olduğu açıkça görülüyor. Venezuela'da bir asrı aşkın bir süredir faaliyet gösteren Chevron, bu kararla birlikte önemli bir gelir kaynağını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, bu durum şirketlerin ticari çıkarları ile ulusal politikalar arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getiriyor.
Bu kararın Venezuela için sonuçları oldukça derin ve tehlikeli. Chevron, ülkenin petrol üretiminin yaklaşık dörtte birini karşılıyordu ve şirketin ülkeden ayrılmasıyla Venezuela'nın 2026 yılına kadar 4 milyar dolarlık bir gelir kaybı yaşaması bekleniyor. Bu ekonomik darbe, zaten kırılgan bir toparlanma sürecinde olan Venezuela'da enflasyonu yeniden tetikleyebilir ve ülkeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. Aynı zamanda, ABD'li şirketlerin varlığı ile yaptırım uygulanan ülkeler arasındaki karmaşık ilişkileri de gözler önüne seriyor. Chevron için bu lisans iptali, bir zamanlar kârlı bir varlığı jeopolitik bir riske dönüştürerek şirketi zorlu bir dayanıklılık sınavına sokuyor. Bu çıkar çatışması, siyasi belirsizliklerin gölgesinde faaliyet göstermenin gerçek maliyetini bir kez daha ortaya koyuyor.
Küresel ölçekte, bu karar enerji piyasalarında ve diplomatik koridorlarda geniş yankı uyandırıyor. Petrol fiyatları şimdiden dalgalanma göstererek arz sıkıntısının sinyallerini veriyor. Aynı zamanda, Venezuela'da faaliyet gösteren diğer yabancı şirketlerin geleceği de belirsizleşiyor ve ikincil yaptırımların gölgesi altında kalıyor. ABD'nin daha sert bir tutum sergilemesiyle, enerji sektörü önemli bir dönüşüm sürecine giriyor ve bu değişim, küresel jeopolitik ittifakları ve enerji güvenliğini doğrudan etkiliyor. Chevron'un ülkeden ayrılması, daha geniş bir stratejik oyunun sadece bir parçası mı, yoksa küresel güç dengelerinde köklü bir değişimin habercisi mi? Bu sorunun cevabı, önümüzdeki yıllarda enerji ve nüfuzun sınırlarını yeniden çizebilir.
Jeopolitik Kriz Altını 6.000 Dolara Taşıyacak mı?Küresel dinamiklerin etkisiyle altın, dönüştürücü bir döneme giriyor. Geleneksel olarak güvenli liman olarak görülen bu değerli metal, jeopolitik gerilimler, makroekonomik değişimler ve piyasa psikolojisindeki dönüşümler nedeniyle yeni zirvelere ulaşabilir. Yatırımcılar ve politika yapıcılar, uluslararası çatışmalar ve stratejik kararların finansal paradigmaları nasıl yeniden şekillendirdiğine tanık oluyor.
Jeopolitik istikrarsızlık, altının yükselişinin en önemli itici güçlerinden biri haline geliyor. Orta Doğu’daki çatışmaların tırmanması ve Çin’in Tayvan’ı işgal etme tehdidi gibi unsurlar, küresel ekonomik düzeni yeniden biçimlendiriyor. Yarı iletken tedarik zincirlerinin bozulma ihtimali ve artan bölgesel gerilimler, merkez bankaları ve kurumsal yatırımcıları belirsizliğe karşı korunma arayışına itiyor. Geleneksel para birimlerine olan güvenin azalması da altın stoklamayı teşvik ediyor.
Makroekonomik baskılar, altının cazibesini daha da artırıyor. Enflasyonist eğilimler, beklenen faiz indirimleri ve zayıflayan dolar, değerli metalin yükselişi için ideal bir ortam yaratıyor. Merkez bankalarının rezervlerini çeşitlendirmesi ve ülkelerin ekonomik stratejilerini yeniden şekillendirmesiyle altın, giderek daha fazla stratejik bir varlık ve istikrar unsuru olarak görülüyor. Bu eğilim, küresel ticarette, güç dengelerinde ve mali politikalarındaki büyük ölçekli değişimleri yansıtıyor.
Bu değişim sürecinde altının ons başına 6.000 dolara ulaşması sadece bir tahmin değil, küresel ekonomideki derin yapısal değişimlerin bir işaretidir. Profesyoneller ve yatırımcılar için, bu dinamikleri anlamak, jeopolitik ve ekonomik güçlerin iç içe geçtiği bir gelecekte yol alabilmek açısından kritik önem taşıyor. Artık temel soru, bu değişimlerin nasıl bir etki yaratacağı ve küresel servet koruma anlayışını nasıl yeniden tanımlayacağıdır.
Türk Lirası Dolar ile Dans Edebilir mi?Türkiye, ekonomik yolculuğunda kritik bir dönemeçte bulunuyor. Mali yönetim ve para politikasının karmaşıklıkları arasında gezinerek, Türk Lirası'nı ABD Doları karşısında istikrarlı hale getirmeye çalışıyor. Ülke, artan enflasyon ve borç hizmet maliyetlerini yönetmek için stratejik bir dönüş yaparak, iç kaynaklara yöneldi ve Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı Bonolarının ihracını önemli ölçüde artırdı. Bu yaklaşım, nispi bir istikrar sağlasa da, Türkiye'yi büyümeyi teşvik etmek ile enflasyonu kontrol altında tutmak arasında hassas bir dengeyi koruma zorluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Bu denge, hem hassasiyet hem de uzun vadeli bir perspektif gerektirmektedir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın, yükselen enflasyon ortamında faiz oranlarını düşürme kararı, hesaplanmış bir risk ve stratejik bir iyimserliği yansıtmaktadır. Merkez Bankası, fiyat istikrarını korurken ekonomik faaliyeti canlandırmayı hedefliyor. Orta vadede enflasyonu düşürmeyi amaçlayan bu politika, kısa vadede enflasyonda geçici artışlara izin vermektedir. Bu politika değişikliği ve iç kaynaklara odaklanma, yalnızca dış kırılganlıkları azaltmayı değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisinin küresel ekonomik dalgalanmalar ve ABD seçimleri gibi uluslararası politik gelişmelerin etkilerine karşı direncini de test etmektedir.
Küresel ekonomide belirsizlik hakim. Türkiye'nin kredi notunu istikrarlı tutarken enflasyonun düşeceğini öngörmesi dikkat çekici bir durum. Özellikle ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi önde gelen merkez bankalarının para politikalarındaki değişiklikler göz önüne alındığında, Türkiye'nin yatırımı çekme ve borç yönetimi başarısı, ekonomik yönetiminin bir göstergesi olacaktır. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik politikalarını sadece ayakta kalmak için değil, aynı zamanda değişken küresel piyasalarda başarılı olmak için nasıl kullanabileceğini derinlemesine incelemeye davet ediyor.
USD/TRY döviz kuru, ekonomik stratejinin büyüleyici bir inceleme alanına dönüşüyor. Her politika kararı, büyük bir finansal satranç oyununda atılan bir hamle gibi önem taşıyor. Türkiye, bütçesini dengeleme çabası içinde "dolar ile dans etmeye" devam ederken, geleneksel ekonomik anlayışa meydan okuyor. Peki, bir ülke gerçekten küresel piyasalarda kendi para biriminin kaderini belirleyebilir mi?
ALTIN'IN GERÇEK DEĞERİ DE YÜKSELİYOR? NEREDE DURACAK?Grafikte, GOLD/USCPI'I görüyorsunuz. Yani enflasyondan arındırılmış altın grafiği. Grafikte güçlü bir yükseliş trendi içinde olduğu açık. Alt siyah trend çizgisi boyunca fiyat istikrarlı bir şekilde yukarı hareket ediyor ve bu yükselen kanalın alt çizgisi fiyat için önemli bir destek bölgesi. Bu çizgiye her yaklaştığında alıcıların devreye girdiğini anlıyoruz.
Şu anki seviyelere bakıldığında, fiyat 872,75 seviyesindeki yatay direnç bölgesine ulaşmış durumda. Bu bölge aynı zamanda pembe bir alanla işaretlenmiş, yani burada kısa vadede bir duraksama veya geri çekilme yaşanabilir. Eğer bu seviye güçlü bir şekilde kırılacak olursa, bir sonraki hedefin 937,02 seviyesindeki kırmızı direnç bölgesi olacağını düşünüyorum.
Ancak, fiyatın bu dirençten geri çekilmesi durumunda, 835,55 seviyesindeki yeşil çizgide bir destekle karşılaşabilir. Bu seviyenin altında kalıcı bir kapanış olmadıkça, genel yükseliş trendinin devam etmesini bekliyorum. Uzun vadede bakıldığında, trend oldukça güçlü ve yukarı yönlü hareketin devam etmesi olası, ancak kısa vadede fiyatın direnç bölgesinde nasıl tepki vereceğini dikkatle izlemek gerekiyor.
NOMİNAL FAİZ ORANI - TR ENFLASYON ORANI = REEL FAİZTürkiye'de son aylarda yaşanan faiz artışları içeren ekonomi politikalarının aslında ülkemizde reel faizi ne derecede etkilediğini iyi anlamak gerekir. Yaşanan gelişmeler politika faiz oranlarının yukarı yönlü olarak hareket ettiğini göstersede yatırımcılar ve hane halkı için elzem olan reel faiz oranlarını iyi anlamak gerekir.
Örneğin bir ülkede %50 enflasyon, %25 oranında politika faizi olduğunu farz edelim. Siz enflasyondan korunmak amacıyla 100.000 TL sermayenizi faizli enstrümanlara yatırarak yıllık %25 oranında getiriyi kabul ettiniz.
Yıl sonunda 125.000 TL olarak geri alacağınız tutar size TL bazında artmış gibi görünse de reel olarak bir kazancınız söz konusu değildir. Bunun sebebi politika faiz oranının enflasyon oranından düşük olmasıdır. Yıllık %50 enflasyonun bulunduğu bir ortamda 100.000 TL olan sermayenizin alım gücü yarı yarıya düşüş yaşayacaktır. Siz %25 oranında faiz elde ederek aslında paranızı enflasyondan sadece kısmi olarak koruyabildiniz demektir. Sizin enflasyondan tam olarak korundum diyebilmeniz için yıllık %50 enflasyon oranı doğrultusunda minimum %50 oranında getiri elde etmeniz gerekir.
Bunu iyi anlayabilmek adına 14.09.2023 tarihi itibariyle güncel veriler üzerinden pekiştirme yapalım.
TR Enflasyon Verisi: %58.94
Politika Faizi: %25
Reel faizi bulabilmek adına
Politika faizi (%25) - TR Enflasyon Verisi (%58.94) = -%33.94
Bu çıkan sonuç, 100.000 TL büyüklüğünde bir sermayenin %25 yıllık getiri oranına sahip bir enstrümanda durması halinde reel olarak sermayenizin %33,94 oranında zarara uğrayacağını gösterecektir.
Türkiye'de faiz oranlarını ve gelişmeleri takip ederken bu formül ile takip etmenizi tavsiye ederim.
Reel faizin pozitif olması halinde faiz artışlarından elde edilmesi beklenen verim tam olarak elde edilebilir.
ABD Enflasyon Verileri EUR / USD Toparlanmasına Neden Olacak mı?ABD Enflasyon Verileri EUR / USD Toparlanmasına Neden Olacak mı?
Pazartesi günkü erken işlem seansında euro, Almanya'daki hayal kırıklığı yaratan sanayi üretimi rakamlarının ardından hakim karamsarlık duygusunun etkisiyle ABD doları karşısında hafif bir zayıflama gösterdi. Avro bölgesindeki en büyük ekonomi olan Almanya'nın imalat sektöründeki mücadeleleri, azalan siparişler, durgun üretim ve yükselen fiyatlar nedeniyle yıl boyunca belirgindi.
EUR / USD çifti 1.1000 işaretinin üzerinde toparlanmaya çalıştı ancak satıcılar kısa vadede bir miktar kontrol kazanıyor gibi görünüyor. Tüccarlar şu anda Perşembe günü saat 8: 30'da (NY saatinde) açıklanacak olan ABD enflasyon verileri olan döviz çiftindeki hareket için bir sonraki potansiyel katalizörü yakından izliyorlar.
Piyasa beklentileri, ABD için yıllık bazda% 4,7'lik bir Temmuz çekirdek enflasyon oranına işaret ediyor. Çekirdek enflasyondaki% 4,5 veya daha düşük seviyedeki önemli bir aşağı yönlü sürpriz, doların değerinin dovish bir şekilde yeniden değerlendirilmesine neden olabilir ve sağlam bir euro toparlanmasına kapı açabilir.
Şu anda, EUR / USD son toparlanmasından sonra çok sıkı iki teknik seviye arasında kalıyor: 1.1010'te direnç ve 1.1000'te destek. Parite daha fazla güç kazanırsa, odak 1.1040 seviyesine kayabilir. Tersine, zayıflık devam ederse, kartlarda 1.0990'a doğru bir geri çekilme ve 1.09655'lik bir yeniden test olabilir.
Fed'in Faiz Oranlarını 22 Yılın En Yüksek Seviyesine Çıkarmas...Fed'in Faiz Oranlarını 22 Yılın En Yüksek Seviyesine Çıkarmasının Ardından AUD Dolar Trendi
Federal Rezerv, faiz oranlarını 25 baz puan artırarak% 5,25 ile% 5,50 aralığına ulaşarak 22 yılda görülen en yüksek seviyeye ulaşmaya karar verdi. Piyasa katılımcıları, Fed'in sıkılaştırma kampanyasına devam etmesiyle bu hareketi geniş çapta bekliyorlardı.
Fed, yaptığı açıklamada, ekonomik faaliyetin ılımlı bir hızla genişlediğini kabul ederek ekonomik büyümeye ilişkin olumlu bir bakış açısı ifade etti; bu, "mütevazı" büyümenin önceki karakterizasyonundan ince bir gelişme. Tüketici fiyatlarına odaklanma devam ederken, Fed enflasyonun yükselmeye devam ettiğini ve politika yapıcıların bir önceki aya göre değerlendirmelerini yansıtarak oluşturduğu riskleri yakından izleyeceğini vurguladı.
Fed'in kararının açıklanmasının ardından ABD doları yönetim kurulu genelinde geri çekildi. Dolardaki bu hareket, altın fiyatlarındaki artışa katkıda bulundu ve şu anda 1.973 dolarlık küçük direnişe ve 1.978 doların daha yukarısına odaklanılıyor.
Genel eğilimin bir istisnası, verilerin iç enflasyonun ikinci çeyrekte beklenenden daha fazla yavaşladığını ortaya çıkarmasının ardından eğilimi artıran Avustralya dolarıdır. Enflasyondaki bu düşüş, daha fazla politika sıkılaştırma önlemi uygulamak için Avustralya Merkez Bankası üzerindeki baskıyı azalttı. Veriler, Avustralya'nın tüketici fiyat endeksinin% 6 arttığını, ilk çeyrekte kaydedilen% 7'den ve pazarın% 6,2 beklentilerinin altında bir yavaşlama olduğunu gösterdi. Sonuç olarak, Avustralya doları yaklaşık 0,676 dolara geriledi.
Bu Hafta ABD Doları Ticaretini Şekillendiren 5 Temel FaktörBu Hafta ABD Doları Ticaretini Şekillendiren 5 Temel Faktör
ABD doları, önemli olaylarla dolu bir haftanın ortasında. Birlikte, bu temel itici güçler, ABD dolarının hafta boyunca performansındaki potansiyel değişimleri anlamanın anahtarını elinde tutuyor:
- ABD Başkanı Joe Biden, temerrütten kaçınmayı amaçlayan ABD'nin 31,4 trilyon dolarlık borç tavanını yükseltmek için iki partili bir anlaşmaya varıldığını duyurdu. Şimdi Kongre'yi anlaşmayı en kısa sürede kabul etmeye çağırdı. Fitch ratings, anlaşma geçtiğinde veya kongre'yi geçmesi muhtemel göründüğünde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki “olumsuz izleme” notunu kaldıracak.
- Borç tavanı anlaşması, ABD dolarının güvenli liman temyizini potansiyel olarak zayıflatarak küresel piyasalarda risk iştahının artmasına neden oldu.
- Federal Rezerv'in tercih ettiği enflasyon ölçüsü olan Kişisel Tüketim Harcamaları fiyat endeksi, Mart ayında gözlenen% 4,2'lik artıştan Nisan ayında bir önceki yıla göre% 4,4 arttı. Bu gelişme, Federal Rezerv'in Haziran ayında 25 baz puanlık faiz artırımı olasılığını artırdı.
- ABD'deki Anma Günü hafta sonunun yanı sıra Avrupa ve İngiltere'deki resmi tatiller nedeniyle Pazartesi günü piyasa likiditesinde azalma yaşanacak. Ek olarak, kurumlar Çarşamba günü ay sonu işlemlerine hazırlanıyor ve bu da daha fazla oynaklık yaratabilir.
- Mayıs ayı ABD bordrosu raporu 2 Haziran'da açıklanacak. Son aylar sürekli olarak beklenenden daha iyi iş rakamları göstermiştir. Bu haftaki iş sayılarının işsizlik oranında% 3,5'e hafif bir artışla 180.000 işin ekleneceğini göstermesi bekleniyor. Daha sıkı bir iş piyasası, Federal Rezerv'in şahin duruşunu güçlendirecek ve gerçek rakamlar tahminleri aşarsa güçlü ücret verileri de destek sağlayacaktır.