Chevron’un Venezuela’dan Çıkışının Ardında Ne Yatıyor?ABD eski Başkanı Donald Trump yönetiminin aldığı dikkat çekici bir jeopolitik kararla, enerji devi Chevron'un Venezuela'daki faaliyet lisansı 1 Mart itibarıyla iptal edildi. Bu hamle, mevcut Biden yönetiminin, Venezuela'da serbest seçimleri teşvik etmek amacıyla Chevron'un faaliyetlerine belirli koşullar altında izin veren politikasından sert bir sapma olarak öne çıkıyor. Kararın arkasında yatan temel neden, Venezuela'nın demokratik hedeflere ulaşamaması olarak gösterilse de, bu adımın ABD'nin yerli petrol üretimini artırma ve yabancı enerji kaynaklarına olan bağımlılığını azaltma stratejisinin bir parçası olduğu açıkça görülüyor. Venezuela'da bir asrı aşkın bir süredir faaliyet gösteren Chevron, bu kararla birlikte önemli bir gelir kaynağını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, bu durum şirketlerin ticari çıkarları ile ulusal politikalar arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getiriyor.
Bu kararın Venezuela için sonuçları oldukça derin ve tehlikeli. Chevron, ülkenin petrol üretiminin yaklaşık dörtte birini karşılıyordu ve şirketin ülkeden ayrılmasıyla Venezuela'nın 2026 yılına kadar 4 milyar dolarlık bir gelir kaybı yaşaması bekleniyor. Bu ekonomik darbe, zaten kırılgan bir toparlanma sürecinde olan Venezuela'da enflasyonu yeniden tetikleyebilir ve ülkeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. Aynı zamanda, ABD'li şirketlerin varlığı ile yaptırım uygulanan ülkeler arasındaki karmaşık ilişkileri de gözler önüne seriyor. Chevron için bu lisans iptali, bir zamanlar kârlı bir varlığı jeopolitik bir riske dönüştürerek şirketi zorlu bir dayanıklılık sınavına sokuyor. Bu çıkar çatışması, siyasi belirsizliklerin gölgesinde faaliyet göstermenin gerçek maliyetini bir kez daha ortaya koyuyor.
Küresel ölçekte, bu karar enerji piyasalarında ve diplomatik koridorlarda geniş yankı uyandırıyor. Petrol fiyatları şimdiden dalgalanma göstererek arz sıkıntısının sinyallerini veriyor. Aynı zamanda, Venezuela'da faaliyet gösteren diğer yabancı şirketlerin geleceği de belirsizleşiyor ve ikincil yaptırımların gölgesi altında kalıyor. ABD'nin daha sert bir tutum sergilemesiyle, enerji sektörü önemli bir dönüşüm sürecine giriyor ve bu değişim, küresel jeopolitik ittifakları ve enerji güvenliğini doğrudan etkiliyor. Chevron'un ülkeden ayrılması, daha geniş bir stratejik oyunun sadece bir parçası mı, yoksa küresel güç dengelerinde köklü bir değişimin habercisi mi? Bu sorunun cevabı, önümüzdeki yıllarda enerji ve nüfuzun sınırlarını yeniden çizebilir.
Globaleconomy
Türk Lirası Dolar ile Dans Edebilir mi?Türkiye, ekonomik yolculuğunda kritik bir dönemeçte bulunuyor. Mali yönetim ve para politikasının karmaşıklıkları arasında gezinerek, Türk Lirası'nı ABD Doları karşısında istikrarlı hale getirmeye çalışıyor. Ülke, artan enflasyon ve borç hizmet maliyetlerini yönetmek için stratejik bir dönüş yaparak, iç kaynaklara yöneldi ve Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı Bonolarının ihracını önemli ölçüde artırdı. Bu yaklaşım, nispi bir istikrar sağlasa da, Türkiye'yi büyümeyi teşvik etmek ile enflasyonu kontrol altında tutmak arasında hassas bir dengeyi koruma zorluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Bu denge, hem hassasiyet hem de uzun vadeli bir perspektif gerektirmektedir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın, yükselen enflasyon ortamında faiz oranlarını düşürme kararı, hesaplanmış bir risk ve stratejik bir iyimserliği yansıtmaktadır. Merkez Bankası, fiyat istikrarını korurken ekonomik faaliyeti canlandırmayı hedefliyor. Orta vadede enflasyonu düşürmeyi amaçlayan bu politika, kısa vadede enflasyonda geçici artışlara izin vermektedir. Bu politika değişikliği ve iç kaynaklara odaklanma, yalnızca dış kırılganlıkları azaltmayı değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisinin küresel ekonomik dalgalanmalar ve ABD seçimleri gibi uluslararası politik gelişmelerin etkilerine karşı direncini de test etmektedir.
Küresel ekonomide belirsizlik hakim. Türkiye'nin kredi notunu istikrarlı tutarken enflasyonun düşeceğini öngörmesi dikkat çekici bir durum. Özellikle ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi önde gelen merkez bankalarının para politikalarındaki değişiklikler göz önüne alındığında, Türkiye'nin yatırımı çekme ve borç yönetimi başarısı, ekonomik yönetiminin bir göstergesi olacaktır. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik politikalarını sadece ayakta kalmak için değil, aynı zamanda değişken küresel piyasalarda başarılı olmak için nasıl kullanabileceğini derinlemesine incelemeye davet ediyor.
USD/TRY döviz kuru, ekonomik stratejinin büyüleyici bir inceleme alanına dönüşüyor. Her politika kararı, büyük bir finansal satranç oyununda atılan bir hamle gibi önem taşıyor. Türkiye, bütçesini dengeleme çabası içinde "dolar ile dans etmeye" devam ederken, geleneksel ekonomik anlayışa meydan okuyor. Peki, bir ülke gerçekten küresel piyasalarda kendi para biriminin kaderini belirleyebilir mi?
2025'te Altın Nihai Güvenli Liman mı?Değişken finans piyasalarında altın yeniden dikkatleri üzerine çekmiş, spekülatif alımlar ve jeopolitik gerilimler etkisiyle rekor seviyelerine ulaşmıştır. Değerli metalin fiyat artışı yalnızca piyasa trendlerine bir tepki değil, aynı zamanda küresel ekonomideki derin değişimlerin bir yansımasıdır. Orta Doğu'daki çatışmalar ve merkez bankalarının stratejik hamleleri nedeniyle yatırımcılar, belirsiz bir gelecekte altını güvenli bir liman olarak görmeye daha fazla yönelmektedir. Bu durum, geleneksel yatırım araçlarının güvenilirliğini sorgulatmaktadır.
Donald Trump'ın başkanlık döneminin başlaması, altın piyasasına yeni bir dinamizm getirmiştir. Yönetimin ilk adımları, özellikle ticaret politikasındaki belirsizlikler, enflasyon beklentileri ile doların gücü arasında hassas bir denge oluşturmuştur. Analistler, bu durumun altın fiyatlarını nasıl etkileyeceğini yakından takip etmektedir. Politika ve piyasa dinamiklerinin bu şekilde iç içe geçmesi, yatırımcıları siyasi kararların ekonomik sonuçlarını dikkatle değerlendirmeye itmektedir.
Çin'in altın talebindeki artış, altın ETF'lerindeki yoğun alımlarla kendini göstermekte ve emtialara yönelik daha geniş bir eğilimi yansıtmaktadır. Çin Merkez Bankası'nın altın alımları, küresel ekonomik yaptırımlar karşısında rezervlerini çeşitlendirme stratejisinin bir parçasıdır. Bu durum, küresel finansal sistemde altının rolünün güçlendiğine işaret etmektedir.
2025'e doğru ilerlerken, altının rolü yalnızca bir yatırım aracı olmaktan çıkıp ekonomik istikrar ve jeopolitik belirsizlikler karşısında bir güvenceye dönüşmektedir. Enflasyon, para politikası ve uluslararası ilişkiler arasındaki etkileşim altın fiyatlarını belirlemekle kalmamakta, aynı zamanda yatırımcıları değişen piyasa koşullarına uyum sağlamaya zorlamaktadır. Peki, altın bu yeni dönemde de güvenli liman olarak kalacak mı, yoksa farklı yatırım araçları daha cazip hale gelecek mi? Bu sorunun yanıtı, altının tarihsel önemini ve gelecekteki rolünü daha derinlemesine incelemeyi gerektirmektedir.
GOLD-ALTINDA GÜNLÜK GRAFİKTE HEDEFLERAltında günlük bazda yükselen trendin kırıldığını görüyoruz. En yakın destek konumu olarak 1690-1660 usd seviyeleri ve önemli olarak fibonacci 0.382 desteği de burada bulunuyor. Fiyatın destek bölgesine inip ardından kırdığı yükselen trendine bir retest haraketi görebiliriz. Burada anlatılan ve yazılanlar şahsi görüşlerimdir. Kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir.
XAUUSD- GOLD -ALTINDA HEDEF SEVİYELERAltında haftalık bazda yükseliş trendi devam ediyor. Yükseliş trendine temas durumunda destek konumu olarak 1659 usd seviyesini görmekteyiz. yükselen trendin aşağı yönlü kırılması durumunda minör destek bölgemiz 1560-1520 usd aralığıdır. Majör ana destek seviyesi olarak fiboanacci 0.382 seviyesi 934 usd ve geçmişte karşımıza destek bölgesi olarak çıkan 1044-988 usd seviyeleri kullanılabilir. Yükseliş senaryosuna göre ise grafikte gözüme çarpan bir çanak kulp formasyonu var. Uzun vadeli çanak kulpun hedefi ise 3900usd seviyesi. Burada anlatılanlar ve yazılanlar şahsi görüşlerimdir. Kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir.