Kur Riski ve Siyasi Müdahale Eşiği: Üç Kritik Gösterge

192
1. Yabancı Sermaye Çekildi, Kur Nereden Belirleniyor?

Yabancı yatırımcıların piyasadan çekildiği bir dönemde, döviz piyasalarındaki denge artık içerideki dinamiklere daha fazla bağlı hale geliyor. Şirketlerin döviz yükümlülükleri halen sürüyor, ancak bu yükümlülükler zamanla azalırken yeni bir yabancı sermaye girişi de görünmüyorsa, kur üzerinde yukarı yönlü baskı kaçınılmaz olabilir.

2. Kur Riski Kontrol Altına Alınabilir mi?
Bu noktada üç göstergeyi yakından izlemek gerekiyor:
Tahvil faizlerinin düşüyor olması,
Şirketlerin döviz yükümlülüklerinde belirgin bir azalma
Rezervlerin erimesinin durması ya da rezervlerde artış başlaması.

Bu üç gelişme eş zamanlı yaşanıyorsa, döviz riski önemli ölçüde kontrol altına alınmış demektir. Piyasalara güven yeniden inşa edilebilir. Ancak bu göstergelerden biri ya da birkaçı eksikse, riskler de sürüyor demektir.

3. “Belirli” Şirketler Avantajlı mı?
Ancak tablo eksikse ve yalnızca bazı —belki de belirli ve ayrıcalıklı— şirketlerin döviz pozisyonları hafiflemişse, bu durum başka bir riski doğurur: Siyasi müdahale ihtimali. Kur üzerindeki baskının artmasıyla birlikte, karar vericilerin devalüasyon yoluna gitmesi daha kolay hale gelir. Böyle bir senaryoda yaşanacak kur şoku, doğrudan halka yansıtılabilir. Parası faizde olan yatırımcı da bu süreçte yine kaybeden taraf olabilir.

4. Kur Şoku ile Şirketler Arasında Güç Transferi Mi Yaşanır?
Daha da önemlisi, döviz yükümlülüklerini erkenden azaltmış olan bu "belirli" şirketler, kur şokuyla zayıflayan diğer şirketleri yutma, varlıklarını ucuza ele geçirme ya da şirketlere çökme gibi fırsatlar elde edebilir. Bu, ekonomik güç dengesinin daha da bozulmasına ve piyasada tekelleşme eğilimlerinin artmasına yol açabilir.

5. Siyasi Yönelimi Olan Şirketler Daha Büyük Risk Altında mı?
Bu bağlamda, TÜSİAD çevresindeki bazı sanayi grupları başta olmak üzere, siyasi duruşları ya da kurumsal bağımsızlıkları nedeniyle muhalefete yakın görülen büyük şirketlerin önümüzdeki iki yıl içinde finansal ve idari baskılara daha açık hale gelme riski bulunmaktadır. Bu şirketler için kur şokları yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir baskı aracı haline de gelebilir.

6. Devalüasyon Stratejik Bir Sopa mı?
Devalüasyon, bu şirketlere çökülmesi için bilinçli olarak bir araç haline getirilebilir. Böylece hem muhalefetin sermaye desteği zayıflatılmış olur, hem de yabancı sermayeye daha ucuz ve kırılgan bir Türkiye sunulur. Ekonomik kararların arka planı yalnızca teknik değil, giderek daha fazla siyasi zeminde şekillenmektedir.

Bu stratejinin bir başka ayağı da, para politikasında kısa vadeli cazibelerle yerli yatırımcının döviz birikimlerine ulaşmaktır. “Faiz şekeri” olarak nitelendirilebilecek geçici yüksek faiz oranları, halkı dövizden TL’ye geçmeye ikna etmek için kullanılabilir. Bu süreçte dövizini bozduran yatırımcı, kısa vadede kazançlı gibi görünse de, ardından gelebilecek ani bir devalüasyonla ciddi bir servet kaybı yaşayabilir. Böylece hem sistem içindeki döviz kaynakları içeri çekilmiş, hem de bu kaynakların reel değeri düşürülerek ekonomik bir yeniden dağıtım sağlanmış olur.

Bu plan, yalnızca halkı ve küçük yatırımcıyı değil, aynı zamanda politik olarak hedefteki özel sektör aktörlerini de zayıflatmak için kullanılabilir. Bu yönüyle B Planı, bir tür ekonomik tasfiye aracı gibi çalışır. Sonuçta güçlülerin güçlendiği, zayıfların daha da kırılgan hale geldiği bir denge oluşur.

Yatırım Tavsiyesi Değildir.

Feragatname

Bilgiler ve yayınlar, TradingView tarafından sağlanan veya onaylanan finansal, yatırım, işlem veya diğer türden tavsiye veya tavsiyeler anlamına gelmez ve teşkil etmez. Kullanım Şartları'nda daha fazlasını okuyun.